Joker, Todd Phillips tarafından yönetilen ve 2019 yılında gösterime giren bir psikolojik dramadır. Film, DC Comics'in ikonik kötü karakteri Joker'in köken hikayesini anlatıyor. Joaquin Phoenix, bu karmaşık karakterin dönüşümünü olağanüstü bir şekilde canlandırıyor. Gotham City'de, bir komedyen olarak hayata tutunmaya çalışan Arthur Fleck'in hikayesini izliyoruz. Filmin derinlikleri, toplumsal eşitsizlik, yalnızlık ve nefretin nasıl bir deliliğe dönüşebileceği üzerine yoğunlaşıyor. Joker, izleyicileri düşünmeye ve tartışmaya teşvik eden, çarpıcı görsellerle dolu bir anlatıma sahiptir. Filmin müzikleri de kadar etkileyicidir ve izleyiciyi her sahnede derin bir duygusal yolculuğa çıkarır. Sonuç olarak, Joker, sinemanın gücünü ve etkisini kanıtlayan başyapıt bir filmdir.
Joker filminde başrolde Joaquin Phoenix, Arthur Fleck karakterini hayat veriyor. Phoenix, performansıyla birçok uluslararası ödül kazandı ve izleyicileri derinden etkiledi. Filmde ayrıca Robert De Niro, Murray Franklin rolüyle dikkat çekiyor. De Niro'nun performansı, Arthur ile olan etkileşimini güçlendiriyor ve hikayenin önemli bir parçasını oluşturuyor. Zazie Beetz, Sophie Dumond karakteriyle Arthur'un hayatına ışık tutan bir figür oluyor. Frances Conroy, Arthur'un annesi Penny Fleck rolünde karşımıza çıkıyor ve karakterin geçmişine derinlik katıyor. Filmdeki diğer oyuncular da hikâyeye katkı sağlıyor, her biri kendine özgü bir rol üstleniyor ve izleyicinin filmin karmaşık yapısına daha derinlemesine dalmasını sağlıyor.
Joker, bireyin toplum tarafından nasıl dışlandığını, ruhsal sorunların göz ardı edildiğini ve şiddetin doğuşunu ele alıyor. Film, modern dünyanın yalnızlık ve yabancılaşma konularına dikkat çekiyor. Arthur Fleck'in dışlanmışlığı, izleyiciye önemli bir ders veriyor; insanlar, çevrelerinden nasıl etkilenirler. Joker'in karakteri, çoğu insanın gizli kalmış karanlık taraflarını ortaya çıkarıyor. Toplumun ihmal ettiği bireyler, sistemin parçası haline gelmeye çalışırken, bir yandan da bu süreçte kendilerini tamamen kaybetme riski taşır. Filmin ana fikri, zihinsel sağlığın önemini vurgularken, bireyin kendi kimliğini bulma mücadeleinin zorluklarını temel alıyor. Duygusal derinliği ve düşündürücülüğü ile Joker, günümüzün en önemli sosyal meselelerinden birine ışık tutuyor.
Joker, çarpıcı görüntü yönetimi ve dikkatlice seçilmiş renk paleti ile öne çıkıyor. Film, karamsar bir atmosfer yaratmak için gölgelerden ve aydınlatmalardan ustalıkla faydalanır. Sinematografi, duygusal derinliği artırıyor, böylece Arthur'un ruhsal durumunu izleyicilere hissettiriyor. Müzik, özellikle Hildur Guðnadóttir'ın bestelediği orkestra parçaları, belirsizlik ve gerilim hissini güçlendiriyor. Film boyunca, çekimlerin uzun, dikkatli planlandığı ve her karede anlam yüklü bir anlatım tercih edildiği görülüyor.